Global ticari alacak sigortası şirketi Allianz Trade'in en çok beklenen yayınlarından biri olan, yıllardır geliştirmeye devam ettiği, ‘ülke riski’ değerlendirmelerinin özetini içeren Ülke Risk Atlası'nın ikincisi yayınlandı. Ülke Risk Atlası her çeyrekte, son ekonomik gelişmeler ve Allianz Trade'in özel verileriyle güncellenen tescilli bir risk derecelendirme modeline dayanıyor. Raporda, şirketler için ‘makroekonomik düzeyde’ ödeme alamama risklerini etkileyen; ekonomik, politik, iş ortamı ve sürdürülebilirlik faktörlerine ilişkin kapsamlı analiz ve içgörülere yer veriliyor.
Ülke Risk Atlası’na göre Allianz Trade, 2024 yılında 48 ülkenin risk notunu yükseltti ve sadece 5 ülkenin notunu düşürdü. Rapora göre; jeoekonomik çatlakların iş dünyasında güveni sarsması ve küresel ticareti olumsuz etkilemesi nedeniyle bu olumlu eğilimin 2025-2026 yıllarında kolaylıkla tersine dönebileceğine yer veriliyor. Ülke Risk Atlası’nda ülke risklerinin, önümüzdeki aylarda beklenen jeopolitik ve finansal gerilimlere yüksek oranda maruz kalmaya devam edeceği ve aşağı yönlü risklerin fazlaca somutlaşması ile daha da kötüleşebileceği belirtiliyor.
TÜRKİYE BÜYÜMEYE DEVAM EDECEK
Ülke Risk Atlası raporunda Türkiye'ye de yer veriliyor. Türkiye’de büyümenin potansiyel eğilimlere paralel olarak devam edeceği ancak; dış zorlukların artacağı, mali teşviklerin azalacağı ve para politikasının bağımsızlığını koruyacağı varsayımları göz önüne alındığında, büyümenin potansiyel tarihi ortalamanın altında kalacağı öngörülüyor. Rapora göre; ekonomi politikalarına ilişkin ülke profili iyileşmiş olsa da satın alma gücünün kademeli olarak erozyona uğraması, reel döviz kurunun değerlenmesi ve rekabet gücünün azalması Türkiye’de 2025-2026 yıllarında kurumsal iflaslar üzerinde baskı oluşturabilir.
ÜLKE RİSKİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE İYİLEŞTİ, ANCAK ÖNÜMÜZDE ZORLUKLAR VAR
Allianz Trade'de Gelişmekte Olan Piyasalar Kıdemli Ekonomisti olan Luca Moneta, notları yükseltilen ekonomilerin küresel GSYH'nin yaklaşık yüzde 17'sini temsil ettiğini belirterek şu değerlendirmede bulundu: “Not artışlarının çoğunlukla gelişmekte olan piyasalar arasında olduğunu görüyoruz: En fazla not artışı 13 ile Latin Amerika’da gerçekleşirken, onu 10 ile Gelişmekte Olan Avrupa ve 9 ile Asya-Pasifik takip ediyor. Bu arada, not indirimlerinin çoğu Estonya ve Vanuatu ile Bahreyn, İsrail, Kuveyt’in de dahil olduğu Orta Doğu bölgesinde görüldü; bu durum uzun süren tedarik-zinciri gerilimlerinin ve mali başa baş seviyesinin altında seyreden ham petrol fiyatlarının bir sonucu."
Allianz Trade CEO'su Aylin Somersan Coqui de yavaşlayan enflasyon, iyileşen kredi akışları ve likidite koşulları sayesinde küresel ekonomik görünüm iyileşmiş olsa da düşük gelirli birçok ülkede iş koşullarının hala daha az elverişli olduğunu söyledi. Coqui, “Yüksek gelirli ekonomiler de uzun süreli siyasi belirsizlikle karşı karşıya. Ayrıca, geçen yıl yaptığımız ülke riski iyileştirmelerinin üçte ikisinin kısa vadeli göstergelere dayandığı, bu iyileşmelerin konjonktürel olduğu ve potansiyel olarak tersine çevrilebilir olduğu unutulmamalı. Bu çerçevede, işletmeler jeopolitik gerilimler ve yükselen korumacılık dalgası bağlamında büyüme stratejilerinde dikkatli olmalı. Tedarik zincirlerinin daha da karmaşık hale gelmesi muhtemel. Bu da ülke risklerini takip etmeyi daha da önemli hale getiriyor" diye konuştu.
TOPARLANMANIN KIRILGANLIĞI: ŞİRKETLERİ NELER BEKLİYOR?
Bunlara ek olarak Allianz Trade'e göre, 2025-2026 yıllarında olumlu ivmeyi bozabilecek çeşitli unsurlar var. Bunlardan öne çıkanlar:
● Jeopolitik gerilimler: 2024'ün sonlarında yoğunlaşan sosyal, siyasi ve kurumsal çatışmalar
● Ticari savaşı riskleri: Yükselen korumacılık ve tam kapsamlı ticari çatışmalara yönelik potansiyel riskler
● Sivil huzursuzluk ve kutuplaşma: gelişmiş ve gelişmekte olan piyasalarda artan kutuplaşma
Allianz Trade Ekonomik Araştırmalar Başkanı Ana Boata ise şunları ekliyor: "Tam anlamıyla bir ticari savaş büyük bir endişe kaynağı. Bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik faaliyet kaybı ve enflasyonist baskıların geri dönüşü, yatırımcı güvenini muhtemelen zayıflatır ve uzun süreli bir 'bekle ve gör' moduna yol açar. Diğer tedirgin edici bir gelişme de birçok ülkede halihazırda belirgin olan ve sosyal bölünmeleri yoğunlaştırırken önemli ekonomik maliyetler doğuran artan kutuplaşma. Enflasyon, mali ayarlamalar ve geciken verimlilik artışı gibi faktörlerin etkisiyle sivil huzursuzlukların sıklığı ve şiddeti artıyor. Bu bağlamda, politika yapıcıların artan güven açığını kapatmaları ve kutuplaşma risklerini azaltmaları gerekiyor.