Ankara’dan hukuk şirketi ortağı olduğunu söyleyen bir kişi aradı.
Aynen şunu teklif etti: Biz, sorunlu dosyaların takipçiliğini yapıyoruz. Sigorta şirketiyle sorun yaşayan müşterilerinizi bize yönlendirirseniz komisyon paylaşımı yaparız.
Dedik ki “Biz yayın grubuyuz. Ne müşterisi, ne komisyonu?”
Küt diye telefon kapandı.
Aslında dosya takipçiliğini duyuyorduk. Hatta şahit olduklarımız da var. Sırf bu iş için kurulmuş ve sadece dosya takipçiliği yapan bürolar mevcut. Hepsi kitabına uygun!
Hak aramak kadar normal başka ne olabilir ki zaten. Herkes hakkını aramalı. Burada sorun yok.
Peki sorun nerede?
Sorun dosya takipçiliğinde.
“Dosya paylaşımı yapalım, komisyonu bölüşelim” ne demek yahu!
Bir de şöyle bir durum var.
Diyelim ki bir trafik kazasına karıştınız. Sigorta şirketinden masrafınızı aldınız. Konu size göre kapandı.
Fakat belli bir zaman sonra bilmediğiniz bir numaradan telefonunuza çağrı geliyor. Açıyorsunuz: Efendim biz sizin kazanızla ilgileniyoruz. Dosyanıza baktık. Şu tarihte kaza yapmışsınız. Sigorta şirketlerinde alacaklarınız var. Biz bu alacaklarınızı sizin yerinize alabiliriz. Yapmanız gereken bize vekalet vermeniz. Değer kaybı, orijinal parça kullanılmamışsa fark bedeli, hasar gören aracın serviste kaldığı süre boyunca kiralanan araçlarda veya ulaşım için kullanılan alternatif ulaşım bedellerinin karşılığı gibi bütün haklarınızı alırız.
Adınız, adresiniz, TC kimlik numaranız, dosya numaranız, kazanın detaylarına kadar tüm kişisel bilgilerinizin hepsinden haberdar.
Veya, kaza yaptınız, hastaneye gittiniz. Daha işlem yapılırken aynı şekilde telefonunuz çalıyor, “Dosyanızı biz takip edelim. Daha fazla tazminat alın” deniliyor.
Haklı olarak, “Telefonumu nereden buldunuz’’ diyorsunuz.
‘’Bize bu bilgiler SBM (Sigorta Bilgi Merkezinden) gönderiliyor” cevabı ile karşılaşıyorsunuz.
Siz “Hakkım ise niye almayayım” diyebilirsiniz.
Özellikle de araç değer kayıplarında çok yaşanıyor bu tip durumlar.
Sırf değer kaybı takipçiliği yapanlar var ve sigorta acentelerine de komisyon teklif ederek bu mecrada yer almaları için teşvik ediyorlar.
Masal anlatmıyorum. Bunların hepsi gerçek.
Ve bir gerçek daha var. O da tüm bunların sigorta sektörüne bir maliyet oluşturduğudur.
Bakın nasıl bir maliyet…
Sigorta şirketleri, mağdur aracın hasar onarım ücretini ödedikten sonra, bu şekilde vekalet ile alınan değer kaybı ve parça fiyat farkını da avukat masrafları ile beraber ödediği için bir dosyada eksper ücreti hariç üç farklı ödeme yapmış oluyor. Şirketler, kârlılık açıklayabilmek için hasar ödemelerini minimize etmek adına sadece hasar onarım ücreti öderken, zarar daha fazla oluyor.
Bu durum, trafik sigorta primlerini de etkilenmiş oluyor. Çünkü sigorta şirketleri Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan primlerin arttırılması için talepte bulunuyor. Primler sürekli artarken, şikayetçi olan yine tazminatlarını alan ve kendini kârda sayan kişiler oluyor. Kurunun yanında yaşın da yanması misali.
Ayrıca, mağdur araç sahibi (vekalet veren kişi) aldığı tazminat ödemelerinin tamamını sigorta şirketinden aldığını sanıyor. Oysa değer kaybı ve varsa orijinal parça farkı, kusurlu kişinin trafik sigorta şirketinden karşılanırken, aracın kullanılmadığı günlerin karşılığında istenilen bedel, kusurlu araç sahibinden isteniyor. Kendi aralarında anlaşıp tutanak tutan kişilerden kusurlu olan taraf daha sonra kendisine ödeme emri tebligatı gidince ‘aaa bana dava açmış’ diye bir şok yaşıyor. Mağdurun olaydan haberi bile yokken, vekalet alanlar bunu da yapıyor. Toplumdaki insan ilişkilerini, güveni, samimiyeti zedeliyorlar.
Bunların yanı sıra kusurlu araç sahibi, sonraki yıl poliçesini yenilediğinde sürprimli kademeye geçmiş olup, primini fazlasıyla ödüyor.
İşte bu nokta, sigortalıya tam olarak anlatılmalı ve en önemlisi, alacağı her ne tazminat hakkı var ise sigorta şirketi tarafından tam olarak ödenmeli. Aracılara gerek kalmamalı. Şirketlerin hasar departmanları, hasar onarımı tamamlanan araç sahibine değer kaybı hesaplamasını da yapıp ödemeli. Orijinal parça olan aracın onarımında eşdeğer değil, orijinal parça kullandırmalı. Ancak o zaman sorun tamamen çözülmüş olur.
Sigorta şirketleri, dosya takipçilerinin masraflarını poliçeye yükleme kolaylığına kaçmamalı.
Dosya takipçiliğinin içinde sadece hukuk büroları yok. Şirketlerdeki art niyetli çalışanlardan tutun da acente, eksper, hastane, tamirhaneler/servisler, Adliye ve Emniyet personellerine kadar dosya takipçiliğinden rant elde eden var.
Konuyla ilgili yaptığımız araştırmada, hukuki sorunları çözme noktasında bazı uygulama hatalarının olduğunu gördük. Özellikle de adli rapor noktasında alınan kararlar birbirleriyle uyuşmayabiliyor. Yani şunu demek istiyoruz: Aynı kazayla ilgili A kurumundan alınan adli rapor ile B kurumundan alınan adli rapor farlı geliyor.
İşte bunu bilen art niyetli dosya takipçileri kazazedeyi ikna edip, durumdan kazanç elde ediyor.
Böyle daha bir sürü örnekleme yapılabilir.
24 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında Sigortacılık Haftası kutlanacak. Sigorta ve sigortacılığın tanıtımın yapılacağı Sigortacılık Haftası’nda dosya takipçiliğinin de gündeme getirilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde dosya takipçiliğinin sigorta sektörüne bindirdiği kambur, katlanarak büyümeye devam edecektir.