Gerçekten öyle mi? Bir sinema filmi sigortayı anlatamaz mı?
Anlatamaz olur mu hiç! Anlatır, hem de öyle bir anlatır ki tüm sigorta sektörünün yükseltmek için uğraş verdiği “Sigorta bilinirlik oranını” tavan yaptırır.
Şimdi lafı uzatmadan gelelim 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde galasında bulunduğumuz Buğday Tanesi filmine… SİGORTAM NEWS yayın hayatına başladığından beri nereye baksak sigortayı görür olduk. Evde, işyerinde, sokakta, toplu taşıma araçlarında ve hatta can dostum Ömer Kulak’ı ziyarete gittiğimde… Her yerde sanki sigorta var.
Buğday Tanesi filmini izlerken de her sahnesine sigorta gömülmüş gibi geldi bana. Filim, güzel Anadolumuzun bir köyünde tarla yangınıyla başlıyor. Alın size tarım sigortaları veya bilinen adıyla TARSİM… Devlet destekli bir sigorta olan tarım sigortalarının birçok değişik türü var. Üreticiler tarım sigortasıyla ürünlerini koruma altına alabiliyor. Üstelik poliçede yazan prim miktarının yarısı devlet tarafından karşılanıyor. Bu destek yüzde 67’ye kadar çıkabiliyor.
2021 verilerine göre Türkiye'nin 769.6 milyon dekarlık karasal büyüklüğünün yüzde 30.8'inde tarım yapılıyor. Yani yaklaşık 237 milyon dekar alanda tarım yapılıyor. Yine 2021 verilerine göre sadece 21 milyon dekarlık alan sigortalı.
Mesela benim köyümde sigortalanmış çay tarlası yok. Oysa heyelan ve erozyon riski çok fazla. Çünkü benim memleketim olan yeşil Rizem’e, biri Pazar’dan Çarşamba’ya, diğeri de Çarşamba’dan Pazar’a olmak üzere haftada iki defa yağmur yağar.
Yazıyı rakamlara boğmak istemiyorum ama tarım alanlarının yüzde 10’dan biraz fazlasının sigortalı olmasında kabahat üreticide mi yoksa onlara sigortayı anlatamayan sigortacılarda mı?
Buğday Tanesi’ne dönersek, o yangında yeni doğmuş bir bebeğin elleri yanıyor. Bu vahim olay da özel sağlıktan ferdi kazaya kadar bir sürü sigorta türünü akıllara getiriyor.
Filimde ayrıca trafik kazası sonucu belden aşağısı felç olan 16 yaşındaki bir gencin yaşadıkları işleniyor. Trafik, KASKO ve hayat gibi sigorta türü burada da devreye giriyor.
Biliyor musunuz, istatistikler “zengin” diye tabir edilen insanların her şeylerini sigorta ettirdiğini gösteriyor. Hemen, “Zenginin parası var, yaptırır tabii” demeyin. Bunun doğrusu “Zenginin sigortaya ihtiyacı mı var ki yaptırıyor?” olmalı. Zenginin başına kötü bir durum gelse zararını karşılar. Buna rağmen malının ve canın değerini daha iyi bildiği için başına gelebilecek riskleri sigorta şirketine yüklüyor.
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Esas, sigortaya fakirin ihtiyacı var. Çok ciddiyim. Kıt kanaat geçinen fakir bir aile düşünelim. Dişten tırnaktan artırıp başlarını sokacak bir daire alıyorlar. İki yıl sonra da depremle evleri yerle bir oluyor. Kendileri sağ kurtuluyor ama evleri gidiyor. Ne konut ne DASK sigortaları var. Tüm birikimleri 3-5 saniyede yok olmuş. Hayata nasıl tutunacaklar? Olamaz mı? İnsanın başına her şey gelir.
Aile değil de zar-zor işini kurmuş bir KOBİ’yi ele alalım. Beklenmedik bir yangınla ekmek teknesi kül oluyor. Eğer sigortası yok ise ekmek teknesi gibi kendisi de yandı demektir.
İşte o yüzden Türkiye Sigorta Birliği “Hayat bu, her şey olur, sigortasız olmaz” diyor ve ekliyor “Hayattaki olası risklere karşı sigortalı kalın, güvenle yaşayın” diye ekliyor.
Buğday Tanesi filminde engelli bireylerin yaşadığı zorluklardan çok onların kaymakam, vali, hakim-savcı veya bakan olamadıkları gündeme getiriliyor. Kasım 2021’de yürürlüğe giren 5. yargı paketiyle engelli bireylerin hakim ve savcı olmalarının önü açıldı.
İşte buraya yazıyorum. Çok yakın zamanda engelli kaymakam, vali veya bakanımız olursa şaşırmayın. Bunu da Buğday Tanesi filmi başarmış olacak. İzlediğim kadarıyla öyle bir algısı var filmin.
İşte bu yüzden “Bir sinema filmi, sigorta bilinirlik oranını tavan yaptırabilir” diyorum.