Genç, Linkedln hesabından yayınladığı makalelerde 1999 yılındaki Marmara depremlerinden Kahramanmaraş depremlerine kadar olan süreci, madde madde, satır satır kaleme aldı.

Zorunlu Deprem Sigortası Sistemi, Yapı Denetim Sistemi ve Bireysel Emeklilik Sistemi’nin ülkemizin yüz akı uygulamaları olduğunu vurgulayan Genç, eksiklerine rağmen Kentsel Dönüşüm Sistemi’nin de bu kategoride sayılabileceğini belirtti. Genç, “Tüm stok binaların tamamının bir an önce kontrolden/testten geçirilmesi ve her binaya bir ‘Depreme Dayanıklılık Kimliği’ verilmesi, riskli olan binalarla ilgili tedbir alınması” yönünde uyarıda bulunuyor.

Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Dr. Ahmet Genç’in makalesi şöyle…

1999 yılında yaşadığımız iki büyük depremden sonra, o dönemde devam eden tartışmalardan hatırladığım önemli bir ifade vardı. O da depremle ilgili olarak “öncesi, esnası ve sonrası”nda alınacak tedbirler konusu idi.

Bu yazımda, yaşadığımız çok şiddetli Kahramanmaraş Depremlerinin yaptığı tahribatı da göz önünde bulundurarak, geçen 23 yılda yapılan düzenlemelerin ne kadar etkili olduğu hususunu değerlendirmeye çalışacağım.

Afetlerle ilgili olarak çok fazla birincil ve ikincil düzenleme var. Burada bazı temel düzenlemelere yer vereceğim. Bunlar tarih sırasıyla;

1. 27 Aralık 1999 tarihli (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”,

2. 26 Mayıs 2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”,

3. 7.4.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu,

4. 31.7.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Yapı Denetimi Hakkında Kanun” (2 no.daki düzenlemenin kanunlaştırılması)

5. 6.3.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik”,

6. 5.2.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği”,

7. 18.5.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Afet Sigortaları Kanunu” (1 No.daki düzenlemenin kanunlaştırılması),

8. 31.05.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” (Kentsel Dönüşümle ilgili düzenleme),
Deprem veya diğer doğal afetlerle ilgili yapılan çok sayıda düzenlemeden bazılarını yukarıda saydım. Bunlar arasında, çok bağlantısı görünmeyen BES ile ilgili düzenlemeye neden yer verdiğimi de ilerde açıklayacağım.

1. 1995 ve 1998 yıllarında yaşanan orta büyüklükteki depremlerden sonra depreme karşı tedbirler bağlamında çalışmalar başlamıştı. Ancak bu çalışmalar çok yavaş yürüyordu. 1999 da yaşadığımız Gölcük (19 Ağustos, 7.4) ve Düzce (12 Kasım, 7.2) depremleri mevzuat çalışmalarını hızlandırmıştır.

2. Hızlanan mevzuat çalışmaları çerçevesinde öncelikli olarak; zorunlu deprem sigortası ve yapı denetim sistemi ile ilgili düzenlemeler çıkarılmıştır.

3. 1999 yılında yapılan düzenleme çerçevesinde, Zorunlu Deprem Sigortası uygulaması 2000 yılında DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) ın da kurulmasıyla birlikte 27.9.2000 tarihinde başladı.

4. İsmi “zorunlu” olmakla birlikte o tarihte yalnızca tapu işlemleri esnasında “zorunlu deprem sigortası” olup olmadığı sorgulanıyordu. Bir de konutla ilgili kredi alındığında bu sigortanın var olup olmadığı kontrol ediliyordu. Bunun dışında bir kontrol mekanizması yoktu. 

5. 2012 yılında çıkarılan Afet Sigortaları Kanunu ile zorunlu deprem sigortası için kontrol noktaları artırıldı. Tapu ve banka kredilerindeki kontrole ilave olarak su ve elektrik abonelikleri esnasında da kontrol zorunluluğu getirildi. Bu durum zorunlu deprem sigortası poliçe sayısının hızla artmasını sağladı.

6.  Bir örnek verilecek olursa; 2011 yılında yaşanan Van depremi öncesi Van’da deprem sigortası olan mesken sayısı yüzde 10’un altında idi. 2012 düzenlemesi sonrası Türkiye çapında penetrasyon arttı ve yüzde 55-60’lar seviyesine geldi. Bugün deprem bölgesinde yüzde 50 civarı penetrasyondan bahsediliyor.

7. Sektörde “sigorta satın alınan değil satılan bir üründür” şeklinde bir ifade vardır. Yıllar boyunca çok sayıda tanıtım programı yapılmış, çok sayıda kamu spotu hazırlanmış, sigortalılık oranının artırılmasına çaba harcanmıştır. Genellikle depremlerden sonra o illerde sigortalılık oranının arttığı gözlenmiştir. Marmara Bölgesinde penetrasyonun yüksek olmasının nedenlerinden biri de budur.

8. Diğer taraftan, Dünya örneklerine bakılabilir. Örneğin Kaliforniya’daki deprem havuzu (büyük ölçüde bizim DASK uygulamasına benzer) yılda yalnızca 1 milyon civarı poliçe üretmektedir (nüfus 40 milyon). DASK bugün 11 milyon poliçeye ulaşmıştır. DASK bu haliyle Dünya’nın en büyük deprem sigortası havuzudur.

9. DASK’ın özkaynakları ve ödeme gücü yıllar boyunca istikrarlı şekilde artmıştır. Bugün gelinen noktada DASK’ın ödeme gücü 117 milyar TL olarak ifade edilmektedir. Bu da çok önemli bir kazanımdır.

10. Bir sigorta kuruluşunun ödeme gücü kendi özkaynakları + temin ettiği reasürans olarak hesaplanır. Zorunlu Deprem Sigortası uygulamasının bir fon değil de “sigorta” olarak kurgulanmasının faydası bugün açık biçimde görülmektedir. Uygulamaya sahip çıkılmaya devam edilmelidir.

1. Not: Bu konuda yazdığım yazılara bazı yorumlar geldi. DASK’ın ödeme gücünün DASK’ın açıkladığı gibi 117 milyar TL olduğuna bir kere daha vurgu yapıyorum. Dayanağım DASK açıklamasıdır. Buna karşı verilen görüşte, maalesef resmin yalnızca bir parçası ele alınarak yorum yapılmıştır. Ayrıca 20 yıl boyunca DASK’ın reasürans ödemelerinin 4 milyar dolar olduğu yorumu da doğru değildir. Tahminen o denilen tutarın 5’te birinden daha azdır.

2. Prensip olarak, doğru olmayan bilgilere dayanılarak yorum yapılmasını, kendi görüşlerimizi paylaşmıyor diye insanlara hakaret edilmesini uygun bulmam. Benim görüşlerim buradadır beğenene de beğenmeyene de teşekkür ederim. Ayrıca hiç kimse ile sabahlara kadar polemik yapmak gibi bir amacım yoktur. Maalesef sosyal medya bir çamur deryasına dönmüştür. Bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor. Küfür, hakaret, çamur atma çok fazla. Bu şekilde bir ortamda bulunmak istemiyorum.

3. Benim amacım, az da olsa sahip olduğumu düşündüğüm birikimler çerçevesinde, bildiğimi zannettiğim bazı konularda, insanlara bir şeyler bırakmaktır. “İnsan ölümlü, gün akşamlı” diye bir söz vardır. Ölmeden önce yazabildiğim kadar, birikimlerim çerçevesinde diğer insanların da faydalanabileceği bir şeyler bırakmak istiyorum.

4. Yazıma devam ediyorum. Bu defa Yapı Denetim Sistemi’nden bahsedeceğim. 26 Mayıs 2000 tarihli Resmi Gazete’de “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” yayınlanmıştır. Bu KHK ile ilk defa Yapı Denetim Kuruluşları sisteme getirilmiştir. Bu düzenlemede, öncelikle pilot uygulama olarak 27 il belirlenmiştir.

5. Daha sonraki yıllarda önce 2001 yılında “Yapı Denetimi Hakkında Kanun” çıkarılmış, devamında 2006 yılında “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik”, 2008 yılında da “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği” çıkarılmıştır.

6. Bu düzenlemeler 2011 Van Depremi öncesi düzenlemelerdir. 2011 Van Depremi sonrasında ise, 2012 yılında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” çıkarılmıştır.

1.    Yazımın ilk bölümünde depremle ilgili tedbirlerin “öncesi, esnası ve sonrası” olarak ele alındığını ifade etmiştim. Zorunlu Deprem Sigortası uygulaması depremin sonrası ile ilgilidir. Buna karşılık Yapı Denetim Sistemi depremin öncesi ile ilgilidir ve çok önemlidir. Yapılacak binaların depreme dayanıklılığı için gereklidir.

2. Yapı denetim sisteminin 20 yıllık performansına bakıldığında, istenen amaca büyük ölçüde ulaşıldığı görülüyor. Bunu da resmi açıklamalardan anlıyoruz. Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların yalnızca yüzde 1.5’inin 1999 sonrası (kanaatimce 2001 yılında yapı denetim sistemi sonrası diye tasnif yapmak daha doğru olur) yapılan binalar olduğu ifade ediliyor. Bu yüzde 1.5 ile ilgili olarak da sistemin nerede aksadığına bakılarak, uygulama daha iyi hale getirilebilir.

3. Depremin öncesinde alınması gereken tedbirlerden bir başkası ise mevcut stok binaların dönüştürülmesi konusudur. Bu sorun hem stok bina sayısının çokluğu, hem de yüksek maliyeti nedeniyle en zor konulardan biridir. Van depremi sonrasında getirilen kentsel dönüşüm uygulaması doğru bir uygulamadır. Ancak muhtelif nedenlerle yaygın hale gelememiştir. Depreme dayanıklı olmayan bir binada, binanın kentsel dönüşüme tabi tutulmasının bina sakinlerinin oylarına bırakılması kanaatimce doğru olmamıştır. Bu noktada merkezi ya da yerel otoritenin tahliye konusunda inisiyatifi olmalıdır.

4. Bugün için, depremzedelerin sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların devamı ile birlikte, en acil konumuzun mevcut stok binaların tamamının bir an önce kontrolden/testten geçirilmesi ve her binaya bir “Depreme Dayanıklılık Kimliği” verilmesi, riskli olan binalarla ilgili tedbir alınması olduğu açıktır.

5. Bu iş bina sakinlerinin inisiyatifine bırakılamayacak kadar ciddidir. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler iş birliği halinde bu tarama ve test işini, bir plan dahilinde, süratle tamamlamalıdır. Hemen bir planlama yapılmalı, apartman/site yöneticilerine ve diğer ilgili kişilere kendi binalarının ne zaman test edileceği bilgisi verilmelidir.

1. Yazılarımın en başında bir düzenlemeye daha yer vermiştim. O da 2001 yılında çıkarılan “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu”dur. Kanunun çıkmasından sonra bir hazırlık dönemi geçmiş ve 2003 yılında ilk “Emeklilik Şirketleri” ruhsat alarak faaliyete başlamıştır. Sistem zaman içerisinde geliştirilmiş, önce 2013 yılında “katkıya katkı” uygulaması, daha sonra 2017 yılında “oto katılım” sistemleri uygulanmaya başlanmıştır. Bunlar sistemsel reformlardır. İlave olarak 18 yaş altı çocuklar için BES, 45 yaş üstü çalışanlar için BES Oto Katılım, devlet katkı payının yüzde 30’a çıkarılması uygulamaları ile sistemde ciddi bir fon büyüklüğüne ulaşılmıştır.

2. Bu konunun depremle ne ilgisi var denilebilir. 6 Şubat depremleri sonrası BİST’de yaşanan türbülansa karşı getirilen tedbirlerden biri de BES Fonlarından bir kısmının hisse senetlerine yatırılmasıyla ilgili limitlerin artırılması idi. Bu bağlantı nedeniyle burada yazma gereği duydum.

3. Sonuç olarak 1999, 2000, 2001 yıllarında, o dönemin hükümeti tarafından yapılan düzenlemeler, sonraki dönem hükümetleri tarafından devam ettirilmiş, daha da geliştirilmiştir. Geçen 20 yıllık sürede, sonuç olarak, eksikleri de var olmakla birlikte, ülkemizin yüz akı sayılabilecek üç uygulama ortaya çıkmıştır. Bunlar; Zorunlu Deprem Sigortası Sistemi ile DASK, Yapı Denetim Sistemi ve Bireysel Emeklilik Sistemi.

4. Kentsel Dönüşüm Sistemi de çok isabetli bir düzenlemedir. Eksik olan ve aksayan kısımları bir an önce düzeltilmeli ve madde 20 ve 21’de bahsettiğim “tüm stok binalar” acilen testten geçirilmelidir.

Eskilerin dediği gibi “Ustamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur” “Her şey mahvolur, baki kalan yalnızca Allah’dır”.

Editör: Yaren Akkuş