Sayın Eren’e ikinci sorumuz “Türkiye sigortacılığının en önemli sorunu neydi ve bu sorun nasıl çözülür?” şeklinde oldu.
“Aslında bu soruyu bizler de sektörde sık sık, farklı mecralarda konuşuyoruz, acentelerle bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunuyoruz” diyerek söze başlayan Sayın Eren, ikinci bölümün de başlığını atarak devam etti: “Bence en büyük sorun iletişim eksikliği. Sektörümüzü güçlü iletişim ileri taşıyacak.”
“Bir şeyleri doğru söylememek, doğru anlatamamak ya da bazı hususları dolambaçlı bir şekilde insanlara anlatmak en büyük problem” diyerek tespitine açıklık getiren Sayın Eren, şöyle devam etti:
“Netice itibariyle insanlara sektörümüzle ilgili karşılaştıkları zorlukların ne olduğunu açık bir dille ifade edemeyince, onlar da arka planını anlayamıyor. Bunun yakın zamanda şöyle net bir örneğini de gördük.
Sanayicilerimiz, sigorta primlerindeki artışa çok şaşırdılar ve nedenini anlamaya çalıştılar. Ciddi sorunlarla karşılaştıklarını ifade ederek konuyu devlet erkânına kadar taşıyıp, niçin böyle bir şey yaşandığı hususunda birçok cevap aradılar. Oysa sektörde bunun neden yaşandığını, niçin olduğunu, açıkça dile getirsek ve gerçeklerle yüzleşirsek sorunlarımızın üstesinde daha kolay gelebiliriz.”
Konuyla ilgili olarak, İstanbul Sanayi Odası'nın Şubat ayında düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmayı hatırlatan Sayın Eren,
“Bugüne kadar çok ucuz primlerle sigorta satın alımı yapmak mümkündü, oysa artık bugünün reasürans dünyasının koşullarında aynı rakamlarla ilerlemek mümkün değil. Sanayicilerimizi birdenbire yaşanan bu değişimden çok etkiledi ve neyin değiştiğini anlamaya çalıştı. Oysa yaşanan aslında bizlerin uzun süredir tuttuğu bir barajın sonunda su sızdırması gibi bir durumdu. Zaman içinde, adım adım artması gereken primler aniden arttı. Sadece ülkemizde deprem olduğu için reasürans primlerinin arttığını düşünmek veya sektörümüzün kolaya kaçması olarak değerlendirmemek gerekiyor; artan güvenceye odaklanmamız gerekiyor.”
"Reasürörler uzun yıllardır ‘Deprem sigorta bedeli üst limiti çok düşük!’ diye uyarıyordu. Bu alandaki çabalarımızla depremden sonra bu rakamı 400 milyon TL’den 2 milyar TL'ye çıkardık. Şimdi bu rakam 2 milyar TL'ye çıktığı zaman da doğal olarak bu primler de arttı. 2009'da bu deprem sigortası üst limiti yaklaşık 100 milyon dolar olarak hesaplanıyordu. Ancak 2010'da bu miktar 100 milyon TL'ye çevrildi. Bugün ise bu limit 2 milyar TL'ye yükseldi, ancak kur artışları nedeniyle bu miktarın karşılığı neredeyse 66 milyon dolara düşüyor. Yani, hala 2009'daki seviyenin altında olduğumuzu düşünebiliriz. Bu durum, primlerdeki artışın temel nedenlerinden biri. Türk Reasürans olarak ülkemizin yaşadığı bu deprem felaketinde şirket olarak, üstelik de genç bir şirket olarak bu kadar hazırlıklı olmamızın sebebi de bu yaşanan gidişata kulağımızı kapatmadan hazırlıklarımızı yapmış olmamız” diye konuştu.
TÜM DÜNYADA REASÜRANS KAPASİTESİNİN FİYATI ARTTI
Dünyada artan faizlerin reasürans piyasasına olan sermaye artışını durduğuna vurgu yapan Sayın Eren, “Reasürans, sermayenin yani paranın kiralanmasıdır. Tüm dünya da sermaye akışı yavaşladığı için kapasite azalmış durumda. Kapasite azalınca da kapasitenin fiyatı arttı, dolayısıyla sermaye daha kârlı olan alanlara kaydı. Yani artışların sadece 6 Şubat'taki depremlerle ilgili olduğunu söylemek doğru değil. Tabii ki onun da belli ölçülerde etkisi oldu ama dünyadaki genel teamül bu yönde aktı” dedi.
10 SENE BOYUNCA SİGORTALAR BEDELİNİN ÇOK ALTINDA YAPILDI
Sayın Eren açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Zaten bu limitin üzeri serbest tarife. Sigorta şirketleri de bunun üzerinden bir prim almıyorlar. Sadece bu kısımdan prim alınıyor. Bu da riski devralan reasürörü beslemiyor. Beslemediği için buradan yeterince bir prim girişi yok. Dolayısıyla büyük bir hasar geldiğinde de bunu karşılayacak elinde yeterli bir birikimi olmuyor.
Bugün yüz milyon dolarlık bir sanayi tesisiyle, iki yüz milyon dolarlık sanayi tesisi, aynı deprem bölgesinde aynı iş kolunda, neredeyse aynı primleri ödüyorlar. Çünkü üzeri serbest olduğu için üstü fiyatlanmıyor. Dolayısıyla da reasürör 100 milyon dolarlık bir tesise de ödediği hasar neredeyse 200 milyon dolarlık bedelli tesisle aynı kalıyor. Bunlar çok ciddi bir etki yaratıyor. Şunu söylüyorum. Samimi olup açık konuşup bir şeyleri doğru anlatmamız gerekiyor karşı tarafa.
Reasürörler uzun zamandır zaten yeterli bir prim alamadıklarını ifade ediyordu. Yangından hiçbir bir prim yazılmıyor, sadece depreme iş yazılıyordu. Buradan gelen primle de treteler, reasürörler besleniyordu. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada da bu artış kaçınılmazdı. Ama 10 sene boyunca sigortalar bedelinin çok altında yapıldı. Bu yüzden bir andaki artış da herkesi şaşırttı.”
YARIN:
Bina tamamlama sigortası için düzenleme şart