Öncelikle deprem felaketinde kaybettiğimiz meslektaşlarımız başta olmak üzere, tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Yüz yılın felaketi olarak adlandırılan, büyük depremin ilk şoku atlatılırken, yaraların sarılmasında ve normalleşme sürecinde herkes kendince üzerine düşeni yapma gayretinde.

Bu büyük felaketin beni ilgilendiren kısmı, bu zorlu sınavda sigorta sektörünün ne yaptığıdır.

İlk şokla ekranlarını kapatan, kendi acentesinin bile vadesi dolan kasko poliçesini yenilemeyen şirketlerin yanında, bütün olumsuzluklara rağmen soğukkanlılıklarını koruyarak acentelerinin ve müşterilerinin yanında olduğunu hissettiren şirketlerde çoğunluktaydı elbette.

Birçok şirket, bölgede ki acenteleri için özel birimler oluşturarak, onlara daha hızlı hizmet vermeye çalıştılar. Acenteleri ile sürekli iletişim halinde oldular.

Sigorta şirketleri bir taraftan mobil hasar ekipleri kurarak zor şartlarda sahada savaş verirken, bir taraftan da saha gerçeklerinden uzak, masa başında yazılan SDDK genelgeleri ile baş etmeye çalıştılar.

Ama hakkını vermek gerekirse sigorta sektörü genel anlamı itibari ile olağanüstü bir gayret göstererek, anlının akı ile bu zorlu süreci tamamlayacağı aşikârdır.

Ama elbette sektör olarak sorumluluğumuz henüz bitmedi.

Zarar gören vatandaşlarımızı gereksiz evraklarla bunaltmadan, hasar ödemeleri ivedilikle yapılarak onlara can suyu olunmalıdır.

Sektör karar vericilerinden ve özellikle de TOBB’dan beklentimiz, ofisleri zarar gören meslektaşlarımız için ivedilikle rahat çalışabilecekleri ortamı oluşturup, mağduriyetlerinin giderilmesidir.

Bankalardan müşteriler tehdit edilerek tanzim edilen konut ve DASK poliçesinin çoğu yanlış olduğu gerçeği ile Devlet otoritesi hızlı bir karar almalıdır.

Ve çok daha önemlisi de sigorta şirketleri, bu felaketin neden olduğu hasarları acentelerin üzerine yıkmamalı. Yani, deprem hasarları acentelerin prim hasar dengesini etkilemeyecek şekilde ayrı değerlendirilmelidir.

Sağlıcakla…